SEYHAN AKINCI- Yıl 1927 Muhsin Ertuğrul tiyatro adabı üzerine iki sayfalık bir broşür kaleme alır. “Tiyatro eğlence yeri değil, büyüklerin mektebidir” yazar ilk maddede. Aradan yıllar geçti Kumbaracı50 resmi Twitter hesabından ayakkabılarını çıkarıp, tripoduna telefon yerleştirerek oyunu kaydeden bir izleyiciden bahsetti. Görünen o ki oyun izleme hâllerimiz üzerine yeniden bir uyarı broşürüne ihtiyacımız var. Üstelik geçtiğimiz yaz İstanbul’da konser veren İngiliz müzik grubu Plocebo da konser öncesi bir mesaj yayınlamış cep telefonlarının performanslarını etkilediğini ve diğer seyircilere de saygısızlık olduğunu biraz sert bir dille ifade etmişti. Biz de sahneden ve müzik dünyasından isimlere bu durumdan nasıl etkilendiklerini sorduk.
Nezaket Erden: “Kendi deneyimlerine yaptığı saygısızlık”
Oyuncu olarak da seyirci olarak da bulunduğum tiyatro, sinema salonlarında bir süredir insanların telefonlarından kopamadığını gözlemliyorum. Oyun ya da film sırasında fotoğraf, video çekmek de çok yaygın. Bu dönemde tabii ki tüm alışkanlıklarımız değişti bu alışkanlıklar seyir deneyimlerimizi de etkiliyor. Seyirci olarak bulunduğum alanlarda diğer seyircilere karşı da sorumlu hissediyorum kendimi ve diğerlerini rahatsız etmemek için elimden geleni yapıyorum. İnsanların fotoğraf, video çekme isteğinin nereden geldiğini anlıyorum. Aslında oyun sonrası oyun fotoğraflarını rahatça bulabilirler. Belki bunlar üzerine daha çok konuşmalıyız. Birbirimize parmak sallamadan. Oyuncuya saygısızlık, tiyatrodan çıkılmaz, şu yapılmaz, bu yapılmaz gibi dayatmaları da çok doğru bulmuyorum. O alanda birlikteyiz. Hepimiz birbirimize kendimizi açmak için geliyoruz. Biri oyundan çıkarsa bunun bir sürü sebebi olabileceğini öğrendim yıllar içinde. İnsanız hepimiz. Her şey olabilir. Ama birbirimize bir, bir buçuk saat ayırmaya gönüllü olduğumuz bir alanda daha çok orada olabilsek hepimiz için daha keyifli bir deneyim olabilir. Ve bir diğerinin deneyimini bozacak şeyler yapmak bu anlamda seyircilerin oyunculara değil de daha çok birbirlerine ve kendi deneyimlerine yaptığı saygısızlık gibi geliyor bana.
Cem Davran: “Sosyal medyaya heba oluyor onca emek”
Yeni dünya düzeninde, insanlığın kadim sanatı tiyatro, yolunu bulmaya çalışıyor esasen ülkemizde. Seyirci tavrı, karakteri de bu karmaşanın bir parçası. Elbette son güncel uzvumuz hâline gelen akıllı telefonlardan biz de rahatsızız ama oyunların bir parçası olan selam mizansenlerinde, elde telefon selfie çeken, video çeken meslektaşlara ne demeli. Ustalar, hocalar böyle mi öğretti? Selam da oyunun en önemli parçalarından biridir demedi mi? Biz oyun öncesi ve arasında sürekli anons yapıyoruz yine de önleyemiyoruz… Çok abartan olursa uyarıyoruz hatta görüntü sildirdiğimiz bile oldu. Cihazı sessize almak konusunda ilerleme var ama kayıt yapma işi gittikçe yayılıyor. Sosyal medya etkileşimi için malzeme teminine kurban oluyor onca emek. Telif hakkı insan hakkı gibi kavramlara da uzak herkes nasıl olsa. Oyun konsantrasyonu, diğer seyirciye saygı vb. Uzun olduğu kadar kısa da bir konu bu esasen. Neremiz doğru ki???
Onur Özaydın: “Kalplerini sessize alıp telefonları aktif ediyorlar”
Oyunda video çeken seyirci sayısının son zamanlarda daha da artmasının sebebini, seyircinin salt olarak “Bak, ben falancanın oyununa gittim” deme isteğiyle açıklamak yeterli gelmiyor bana. Yaşadığı o ânın kayıtlara geçmesinin sadece video ya da fotoğraf ile mümkün olabileceğini düşünüyorlar. Çünkü onlara hissetmek yetmiyor. Bir his, ancak kayıtlara geçerse yaşanmış sayılıyor. Kalplerini sessize alıp telefonlarını aktif hâle getiriyorlar. Tam tersini yapanlara sevgilerimle. İyi ki varlar.
Özge Korkmaz: “Sadece seyirci değil izlediğiniz şeyin parçasısınız”
Bu noktada sorun seyircinin izlediği bir oyun sırasında kendisinin de aktif bir rolü olduğunu zaman zaman unutması ya da bu durumun bilincinde olmaması. Örneğin ben geçen sezondan beri aynı oyunu oynuyorum kaçıncı oyun oldu hatırlamıyorum bile ama inanın her oyun bir öncekinden farklı oluyor. Her seferinde. Zaten tiyatronun en biricik özelliği bu. Gelen her seyirciyle, o salonun kapısından içeri giren her bir kişinin enerjisiyle her seferinde yeniden sonra yeniden kuruluyor oyun. Ben buradan bunu hatırlatmak isterim seyircilerimize. Siz sadece “seyirci” değilsiniz, sahnede izlediğiniz o şeyin bir parçasısınız aynı zamanda. Karşılıklı bir alışveriş bu. Seyirciden oyuncuya, sahnedeki oyuncudan seyirciye akan… Biz bizeyiz o salonda, bir hikâye paylaşıyoruz, aramıza başkalarını sokmayalım bence.
Serdar Saatman: “Tiyatro bir kültür – görgü meselesi”
Aylarca uğraşıp hazırladığımız oyunun bazen tek bir anı için günlerce prova yapıyoruz. Oyuncular sadece o anı doğru şekilde oynamak için günlerini veriyor. O an bazen oyunun her şeyini anlatabiliyor. İşte tam da sahnenin o anında seyirci telefonunu açıp başka şeylerle ilgilenince koca bir ekibin emeğini kaçırmış oluyor. Ayrıca anlamıyorum neden insan kendine ayırdığı o sürede zaten her yerde yaptığı bir şeyi yapar ki? Oyunu sevmemiş olabilir. Ama tiyatro bir kültür- görgü meselesidir. Telefonu açmak yerine güzel bir şeyler düşünebilir.
Yeter ki telefonlar sahneye atılmasın!
Bülent Ortaçgil: “Telefonlar gençlerin beğenme ölçütü”
İcracının dikkatini dağıtıp icrayı etkileyen her şey bence yanlış. Hele mutlak konsantrasyon isteyen küçük mekânlardaki sanat olaylarında daha da kötü. Konser salonları dışındaki büyük bar, açık hava yerlerinde ben o denli etkilenmiyorum. Hatta telefonlar çıkınca gülmem geliyor çünkü gençlerin beğenme ölçüleri bu.
İkilem: “Herkes çekim yapmakta özgür”
Konserlerde birçok farklı davranış biçimiyle karşılaşabiliyoruz, telefon ile çekim arşive kaydetmek ya da sosyal medyaya koymak için izleyenlerin başvurduğu bir yol sanırım. Bizim için bir rahatsızlık söz konusu değil asla, herkes çekim yapmakta özgür, yeter ki çekim yaptıkları telefonlar sahneye atılmasın!
Kerem Görsev: “İsteyenin istediği gibi çekim yapmasına izin verilmeli”
Tabii ki yurt dışından gelen sanatçılara büyük bir özlem, sevgi ve hasret var. Çok sevdiğiniz sanatçıları pek sık görme imkânınız olmuyor ve konser sırasında telefon ile çekim yapılıyor. Bence bu çok normal. İsteyenin istediği gibi çekim yapmasına izin verilmeli. Fakat performans yapan sanatçıyı çok fazla bunaltmadan, dikkatini dağıtmadan yapmak lazım. Yanınızda konser izleyen insanları da düşünerek hareket etmek gerekir.
Günümüzün toplumsal yansıması
Çağla Canbaz: “Broşürün günümüz versiyonunu mu istersin?”
Muhsin Ertuğrul 1927’de seyircide tiyatro adabını geliştirmek için iki sayfalık broşür hazırlamıştır. Broşürü şu an okuduğumuzda maddeler bize sıradan görünebilir ama henüz yeni yeni oluşan tiyatro adabı için bu öneriler elzemdi. Bugün herkes oyun izlerken sigara içmeyeceğini, bir şeyler yemeyeceğini bilir. Böyle bir broşüre gerek yok, çünkü seyirci yıllar içinde kendisini çok geliştirdi. Fakat bu sefer de broşürde olmayan konulardan sınanıyoruz. Çalan cep telefonları, oyunu videoya kaydedenler ya da sosyal medyada gezinenler! Üstelik tüm bu hareketleri gayet olağanmış gibi yapanlar. Üzgünüm ama bu normal değil. Bütün bunlar hem biz diğer seyircilerin hem de sahnedeki oyuncuların dikkatini dağıtıyor. Yoksa broşürün günümüz versiyonunu mu istersin oyun öncesinde?
Müge Saut: “2022’de tiyatro nasıl izleniri tartışmak istemiyoruz”
Son dönemlerde oyun sırasında artan fotoğraf ve video çekimlerinin biz de farkındayız. Bu seyircileri uygun bir dille uyarmaya çalışıyoruz. Fakat oyunun atmosferi içinde müdahale etme şansımız da fazla olmuyor. Elbette tüm izleyiciler bunu yapmıyor, yapanlar ise fotoğraf ya da video çekenler kendilerini sosyal medya üzerinden ifade etmeye çalışanlar olarak değerlendirebiliriz. 2022 yılında bir tiyatro oyunu nasıl izlenir gerçekten bunu tartışmak istemiyoruz. Bir bilet alınca her şeyi kendine hak görmek, haksız şekilde tiyatronun görüntüsünü paylaşmak, diğer izleyicileri rahatsız etmek olsa olsa günümüz toplumunun bir yansıması olabilir ancak.